05-17-2015, 06:57 PM | #1 |
Senior Member Üyelik tarihi: Apr 2015
Mesajlar: 14.126
| Musul Sorunu (Uyuşmazlığı) Hakkında Bilgi MUSUL SORUNU (UYUŞMAZLIĞI) Lozan Konferansı’nda, Musul’un Türkiye sı*nırları içinde kalması ya da Irak’a bağlanması konusunun bir türlü çözümlenememesi konferansın yarıda kalması tehlikesini doğura*caktı. Bunu önlemek için erteleyici bir formül üzerinde anlaşmaya varıldı ve Lozan Antlaşması’nın üçüncü maddesine şu hüküm ge*çirildi: «Türkiye ile Irak arasındaki sınır, işbu antlaşmanın yürür*lüğe giriminden başlayarak dokuz aylık bir süre içinde Türkiye ile İngiltere arasında dostça bir çözüm yoluyla saptanacaktır. Öngörü*len süre içinde iki hükümet arasında bir anlaşmaya varılamazsa, uyuşmazlık Milletler Cemiyeti Meclisi’ne götürülecektir. Sınır çizgisi konusunda alınacak kararı beklerken, Türkiye ve İngiltere hükü*metleri, kesin geleceği bu karara bağlı olan toprakların şimdiki du*rumunda herhangi bir değişiklik yapacak nitelikte hiç bir askerî ya da başka bir harekette bulunmamayı karşılıklı olarak yükümlenir*ler». Bu hüküm uyarınca, Türkiye ile Irak arasındaki sınır uyuşmazlığını çözümlemek için 19 Mayıs 1924 günü İstanbul’da Haliç Konferansı diye anılan Türk – İngiliz görüşmeleri başladı. Bu görüşmelerden olumlu bir sonuç beklenemezdi. Çünkü İngiltere, en sağlam kanıtlar, en haklı nedenler ve öneriler karşısında bile Musul’u ele geçirme isteğinden dönmeyecekti. Nitekim, İstanbul görüşmelerine 5 Haziran 1924 günü son verildi. Bu durumda uyuşmazlık, Lozan Antlaşması’ndaki hüküm uyarınca Milletler Cemiyeti Konseyi’ne sunuldu ve konsey bu önemli konuyu 20 Eylül 1924 günü görüşmeye başladı. Milletler Cemiyeti üyesi olmayan Türkiye’nin, bu cemiyetin kurucu*larından olan İngiltere karşısında başarı sağlama şansı son derece zayıftı. Nitekim görüşmeler sırasında Türkiye temsilcisi Fethi (Okyar) Bey’in yaptığı plebisit önerisi, bu bölge halkının cahil olduğu gerekçesiyle İngiltere tarafından reddedildi. Ardından, Musul bölge*sinde Türk ve İngiliz birlikleri arasında silâhlı çatışmalar başladı. Bu*nun üzerine İngiltere, Türk Hükümeti’ne verdiği 9 Ekim 1924 tarihli bir ültimatomla, Türk kuvvetlerinin, kendileri tarafından saptanan sı*nır hattına çekilmemeleri halinde kuvvet kullanacağını bildirdi. Buna karşılık Türkiye Milletler Cemiyeti Konseyi’ne başvurarak geçici bir sınır saptanmasını istedi. Konsey 29 Ekim 1924’te Brüksel’de yaptığı olağanüstü toplantısında geçici bir sınır tespit etti. Konsey, bir yandan Musul halkının dileklerini öğrenmek, öte yan*dan ilgili üç hükümetle görüşmeler yapmak ve bunların sonuçlarını belirten bir rapor hazırlamak üzere üç kişilik bir komisyon kurmuş*tu. Bu komisyon, çalışmaları sonunda hazırladığı raporu 1925 Eylü*lü’nde konseye sundu. Raporda, uyuşmazlığın çözümü için şu iki konunun karara bağlanması tavsiye ediliyordu: 1. Musul, Irak ül*kesinin bir parçası sayılacak ve Irak, 25 yıl süreyle Büyük Britanya’nın manda yönetimi altına konulacaktır; 2. Türkiye ile Irak arasın*daki sınır, Milletler Cemiyeti Konseyi’nin daha önce Brüksel’de tes*pit ettiği sınır çizgisi olacaktır. Türkiye temsilcisi, konseyin bu çeşit kesin bir karar alma yetkisi bulunmadığını, bağlayıcı bir kararın alınabilmesi için tarafların olumlu oylarının da şart olduğunu öne sürdü. Türkiye’nin bu itirazı üzerine konsey, itirazın hukukî bir meseleye ilişkin olduğu kanısıyla, Milletlerarası Daimî Adalet Divanı’ndan istişarî mütalaa isteme kararına vardı. Konsey Adalet Divanı’ndan şu soruları cevaplandırmasını istiyordu: Lozan Antlaşması’nın üçüncü maddesinin İkinci fıkrasına göre konsey tarafından alınacak kararın niteliği nedir? Bu bir hakemlik kararı mıdır, yoksa sadece bir tavas*sut mudur? Karar oybirliğiyle mi, yoksa oy çokluğuyla mi alınma*lıdır? İlgili tarafların temsilcileri oylamaya katılabilir mi? Türkiye, meseleyi siyasî nitelikte gördüğü İçin divan çalışmalarına katılmadı. Divan, istişarî mütalaasını 21 Kasım 1925 günü verdi. Buna göre: 1. Milletler Cemiyeti Konseyi bu meselede tarafları bağlayıcı ka*rar almak yetkisine sahiptir; çünkü Lozan Antlaşması’nın üçüncü maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesindeki «kesin geleceği bu karara bağlı olan» terimiyle taraflar bu yetkiyi konseye tanımışlar*dı; 2. Kararın oybirliğiyle alınması gerekir; ancak uyuşmazlığa ta*raf olanlar oylamaya katılamazlar. Divanın bu mütalaasının benimsenmesi üzerine Türkiye, Milletler Ce*miyeti Konseyi’ne gönderdiği temsilcisini geri çekti. Ardından da konsey, 16 Aralık 1925 günü, kurmuş olduğu komisyonun sunduğu rapordaki tasarıyı kabul eden kararını aldı. Böylece Musul, Türkiye’*nin elinden çıkıyordu ve o günün koşulları içinde Musul’u almak için İngiltere ile yeniden savaşa girmek olanağı da yoktu. O halefe bu olupbittiyi bir anlaşma ile saptamak gerekiyordu. Bu amaçla, An*kara’da 5 Haziran 1926 günü, Türkiye, İngiltere ve Irak hükümet*leri arasında Sınır ve İyi Komşuluk Antlaşması imzalandı. Türkiye’ye Musul meselesinde verilen tek ödün, Irak’ın petrol şirket*lerinden alacağı aidatın yüzde onunu yirmi beş sene süreyle Tür*kiye’ye ödemeyi yükümlenmesi olmuştu. Ne var ki bu yükümlülük hiç bir zaman yerine getirilmedi. |
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | Arama |
Stil | |
| |