12-10-2015, 10:04 PM | #1 |
Senior Member Üyelik tarihi: Apr 2015
Mesajlar: 14.126
| Kurtuluş Savaşında Cesaretin Önemi Nedir Kurtuluş Savaşında Cesaret Türk Ulusal Bağımsızlık Mücadelesi ile ilgili olarak Kurtuluş Savaşında Cesaretin Önemi Nedir Konulu bir bilgi notumuzu ve makalemizi sizlerle paylaşmak istiyoruz. Bir milletin imkansızlıklar içinde verdiği büyük mücadelenin öyküsünü sizlere ayrıntılı biçimde açıklıyoruz. Mustafa Kemal Atatürk vatanı ve milleti için canını feda etmekten kaçınmazdı. Çanakkale Savaşı sırasında Anafartalar Grubu Komutanı iken, hep en ön safta savaştı. Bu savaş esnasında Atatürk’e bir şarapnel parçası isabet etmiş, ancak sağ cebinde bulunan saati kendisini ölümden kurtarmıştı. Sakarya Savaşı esnasında atından düşmesi üzerine kaburga kemikleri kırılmıştı. Buna karşın cepheden ayrılmamış, savaşı sedye üzerinden yönetmişti. Üyesi olduğu Türk Milleti’ni sonsuz bir aşkla seven Mustafa Kemal Atatürk, milleti için her türlü zorluğa katlanmış ve kendini ona adamıştır. Onun “Ben, gerektiği vakit en büyük armağanım olmak üzere, Türk Milleti’ne canımı vereceğim.” sözü, vatan sevgisinin ve cesaretinin en güzel örneklerinden birisidir. Atamızın cesareti Bağımsızlık Savaşı süresince Türk askerlerine de cesaret vermiş, bu cesaretle büyük bir mucize gerçekleştirilmiştir. Cephede hep ön saflarda yer alan Atatürk, “Savaşta yağan kurşun yağmuru, o yağmurdan ürkmeyenleri ürkenlerden daha az ıslatır.” demektedir. Cephane ve asker gücü olarak son derece kısıtlı olanaklara sahip olan, yokluk ve yoksulluk içindeki Türk Milleti, dünyanın gelişmiş silahlı güçlerine karşı tarihi bir zafer kazanmıştır. Atatürk’ün Bağımsızlık Savaşı’nda gösterdiği sayısız cesaret örneklerinden bir ötekisi de Çanakkale Savaşı sırasında Conkbayırı’nda yaşanır: 9. Tümen’e bağlı 27. Alay’ın askerlerinin Conkbayırı’na doğru kaçtıklarını gören Mustafa Kemal, askerlerin önünü keserek sorar: – Nereye gidiyorsunuz? – Düşman geldi. – Nerede? Kaçan askerler 261 yükseltili tepeyi işaret ederler. Harbiden de, düşman önünde hiçbir mani olmayan tepeye doğru yaklaşmaktadır. Mustafa Kemal’in yanında ise bir, iki subay ve kaçan erlerden başka hiç kimse yoktur. Kendi alayı hala Kocaçimen’dedir. Hemen kumandayı ele alarak buyruk verir: – Düşmandan kaçılmaz. – Cephanemiz yok. – Cephanenizden daha kuvvetli süngünüz var. – Süngü tak! Hücum! – Hemen arkasından “Allah, Allah” sesleri bütün ovaya dağılır. Kahraman Türk askeri süngüsüyle, boğaz boğaza düşmanla savaşır.45 İşte vatanımızı esaretten kurtaran bu asil ruh ve büyük cesarettir. Ve bu tarihi cesaret, tüm Türk Milleti’ne örnektir. Kahraman Türk Silahlı gücü’nun Mehmetçikleri her konuda olduğu gibi cesaret ile ilgili da Atamızı kendilerine örnek almaktadırlar. Akılcı ve mantıklı davranmak Atatürk hayatı süresince hep akılcı davranan, aldığı kararlarda son derece mantıklı ve isabetli olan eşsiz bir devlet adamı idi. Atatürk kendisini izleyenlerin de akılcı ve mantıklı olmasına ehemmiyet verirdi. Nitekim Atatürk ilke ve inkılapları da toplumsal ilerlemede, temel olarak akıl ve mantığı almıştı. Atatürk’ün şu sözü, Onun inkılâpçılığını, akıl ve mantığa verdiği değeri en güzel şekilde dile getirmektedir: Bizim akıl, mantık ve zekâ ile hareket etmek, en büyük özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin kanıtıdır Kararlı Olmak Atatürk, kararlı ve mücadeleci bir öncüydü. Güçlükler karşısında senemeyen, ümitsizliğe düşmeyen kişiliği ile çocukluğundan itibaren arkadaşlarının arasında öne çıkmıştı. Başarıya erişebilmek için azimli davranmak gerektiğini çok iyi biliyordu. Daha ilk gençlik senelerinde vatanı için yeni bir gelecek tasarılamış ve gösterdiği kararlılıkla adım adım bu tasarısı gerçekleştirmiştir. Atamızın azmi ve kararlılığı tüm Türk Milleti’ne örnektir. Atamızın bu konudaki tavsiyeleri şu şekildedir: Girişimlerin başarılı olması için çetin koşullara göğüs germek gereklidir. Yıkımlar insanları her zaman daha azimkar, dinç hamlelere sevk eder. Başarılarda gururu yenmek, yıkımlarda ümitsizliğe direnmek gereklidir. Atatürk’ün azmini ve kararlılığını ortaya koyan bir örnek ise, daha Kurtuluş Savaşı’nın ilk senelerinde yaşanan bir olaydır: Kurtuluş Savaşı’nın başladığı sırada Atatürk’e dediler ki: – Nasıl olası olur? Silahlı güç yok! Atatürk hemen cevapladı: – Yapılır! – İyi fakat bunun için para gerekli. O da yok? – Bulunur! – Diyelim ki bulduk, düşmanlarımız hem büyük hem de çoktur. – Olsun, yenilir!60 Atamızın kararlılığını ve davasına olan bağlılığını ve inancını gözler önüne seren diğer kimi sözleri ise şu şekildedir: Asla ümitsiz olmayacağız, çalışacağız ve memleketi kurtaracağız.61 Terakki yolumuzun üstüne dikilmek isteyenleri ezip geçeceğiz. Yenilik vadisinde duracak değiliz. Dünya müthiş bir süratle ilerliyor. Biz bu uyumun dışında kalabilir miyiz?62 Barışsever Olmak “Yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışını benimsemiş olan Atatürk, sulha ehemmiyet veren bir öncüydü. Ona göre tüm dünya ülkelerinin sulhun savunması için özen etmesi gerekmekteydi. Atatürk’e göre, Türk Milleti dünya sulhunu sağlayabilecek, dünyaya huzur ve güven getirebilecek bir milletti. Hayatı boyunca milletler arasında sulhun temel olduğu bir ilişki kurmak için gayret harcadı. Bu çabalarına örnek olarak 1934′te imza adan Balkan Antantı, 1937′de imza adan Sadabat Anlaşması gösterilebilir. Atatürk’ün sulha verdiği önemin temelinde, insana duyduğu saygı ve sevgi vardı. Romanya Dış İşleri Bakanı ile yaptığı bir konuşmada insana ve insanların sulh içinde yaşamaları gerektiği konusuna verdiği önemi şöyle belirtmiştir: İnsan, üye olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar değer veriyorsa, bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki, bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Zira dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak demektir. Atatürk’e göre savaş ancak zaruri şartlar altında ve savunma emeliyle müracaat edilmesi gereken bir yoldu ve tüm milletler meselelerini öncelikli olarak kesinlikle barışcıl yollardan çözmeliydi. Harp, zaruri ve hayati olmalı. Özbeöz kanım şudur, milleti harbe götürünce yüreğimde azap duymamalıyım. ‘Öldüreceğiz’ diyenlere, ‘can vermeyeceğiz’ diyerek harbe girebiliriz. Lakin milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça harp bir cinayettir.64 Atatürk’ün önemle üzerinde durduğu barışseverlik Türk Milleti’nin özünde olan bir özelliktir. Türk Milleti tarihi boyunca adaleti ve müsamahası ile fethettiği bütün topraklara huzur, güvenlik ve barış götürmüştür. Türk Milleti istemi altındaki değişik ırk ve dinden insanlar, her zaman için Türk idaresinden memnun ve razı olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu bunun güzel bir örneğidir. Osmanlı hudutları içerisinde bulunan hiçbir bölge sömürge muamelesi görmemiş, mahalli halkın razı olmayacağı, sulhun yaralanacağı hiçbir uygulamada bulunulmamıştır. – Sizin için orada da her zaman bir görev mevcuttu. Ancak Sofya Ateşemiliterliği’nde kalmanız daha ehemmiyetli görüldüğü içindir ki, sizi orada bırakıyoruz. Cevapladım: – Vatanın savunmasına ait fiili görevlerden daha ehemmiyetli ve yüce görev olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken, ben Sofya’da ateşemiliterlik yapamam. Şayet birinci sınıf subay olmak liyakatinden yoksun isem, kanınız bu ise, lütfen açık söyleyiniz. Bunun üzerine 19. Tümen Kumandanlığı’na atandım.65 Büyük Önder’in sorumluluğu üstlenmenin gerekliliği ve ehemmiyeti üzerine diğer görüşleri ise şu şekildedir: Sorumluluğu üzerine almak cesaret ve hevesi her işte en çok gerekli olan huydur. Bir hayli insanlar, sorumluluğun başkalarında olduğunu bildikleri vakit, en cesaretli ve cüretkar olurlar; ancak şayet sorumluluk kendilerinde olursa, bu cesaret ve cüretin azaldığı ve çekingen oldukları görülür. Oysa sorumluluğu bilerek, hesaplayarak üzerine alan insanlar, küçük ve büyük aldıkları işlerde muvaffakiyet gösterirler. Mustafa Kemal Atatürk de hayati konularda sorumluluğu tek başına üstlenerek, katiyen çekingenlik ve tereddüt göstermeyerek tüm Türk Milleti’ne örnek olmuştur. Vatanperver insanlara da yakışan, her türlü parasal değeri kaybetmek, çeşitli sıkıntı ve zorluklara katlanmak uğruna da olsa vatanın ve milletin geleceği için yapılması gereken işlerde canı pahasına bir an dahi duraksamamak, vatan hizmetinde tereddütsüz öne atılmak ve cesareti ile diğerlerine örnek olmaktır. |
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | Arama |
Stil | |
| |