05-21-2015, 09:26 PM | #1 |
Senior Member Üyelik tarihi: Apr 2015
Mesajlar: 14.126
| Demokrasi Nedir? – Demokrasi Tarihi Hakkında Bilgi DEMOKRASİ NEDİR ? Bir ülke halkının kendi kendi*ni yönetmesi demektir. Demokrasinin ilk uygulamaları Eski Yunan’da görülmüştür. Yunanca’da ki demos (halk) ve kratos (iktidar) sözcüklerinin birleşmeşinden oluşan “demokrasi”, yalnızca ayrı*calıklı bir ya da birkaç kişinin değil, bir bütün olarak halkın ülkenin yönetimine katıldığı bir yönetim sistemi anlamına gelir. Demokrasinin Gelişimi Demokrasi geleneğinin beşiği sayılan Eski Yunan’da bir kent ve çevresinden oluşan kent devletlerinde, yasalar tüm yurttaşların katılı*mıyla yapılıyordu. Çeşitli yürütme ve yargı organlarında görev alan yurttaşlar oy verme ve meclise katılma hakkına sahiptiler. Kent*lerdeki yurttaş sayısının 10 bini geçmemesi bu tür bir doğrudan demokrasi uygulamasına olanak veriyordu. Eski Yunan’da demokrasi İÖ 5. yüzyılda yaygınlaştı. Ne var ki, kadınlar ve köleler yurttaş sayılmadıkları için bu tam anlamıyla katılımcı bir demokrasi değildi. Kölelerin ve kadınların en zor işleri yerine getirmeleri, yurttaşlara kamu hizmetleriyle uğraşmak için olanak veriyordu. Eski Yunan’ da yurttaşlar arasında eşitlik vardı; ama insanlar arasında eşitlik yoktu. Eski Roma’da da herkes yurttaşlık hakkına sahip değildi. Başlangıçta yurttaş sayılmayan plebler sonradan öteki yurttaşlarla hukuksal eşitliğe sahip oldular. Önce cumhuriyet, son*ra imparatorluk olan Roma’da yönetim sena*tonun elindeydi. Senatörler halk tarafından seçilmiyor, genellikle toprak; sahipleri ve eski devlet görevlilerinden oluşuyordu. Ortaçağda siyasal iktidar büyük ölçüde feodal toprak sahiplerinin temsilcilerinin elin*deydi. Ortaçağ Avrupa’sındaki feodalizmin yıkılışından sonraki mutlak krallıklar döneminde ticaret kentleri gelişti. Bu kentlerde en çok sözü geçen tüccarlar ile sanayiciler, yani burjuvalardı. Halk meclisleri de halkın tamamını temsil etmeyen bu kesi*min elindeydi. Gene de bu meclisler daha ilerde parlamentolara ve yasama meclislerine giden yolda bir adım oldu. 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’da sanat, düşünce ve siyaseti etkileyen Aydınlanma Akımı eski yönetim biçimlerini sorgulayan eleştirel ve devrimci bir akımdı. İnsanların eşit doğduğu, devle*tin güçlünün karşısında ve zayıfın yanında olması gerektiği, insanların yönetime seçimle getirdikleri hükümetler yoluyla geleceklerini belirleme olanağına sahip olabilecekleri gibi düşünceler bu dönemde yaygınlık kazandı. Hükümetler halklarına karşı görevlerini yeri*ne getiremedikleri zaman, halkın bu yönetici*leri işbaşından uzaklaştırmaya ve yerine yeni*lerini getirmeye hakkı olmalıydı. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde (1776) tüm insanların eşit yaratıldığı ve Tanrı tarafından onlara vazgeçilmez haklar tanındı*ğı; bu haklar arasında yaşam, özgürlük ve mutlu olma hakkı bulunduğu; hükümetlerin varlığının bu hakların elde edilmesine yardım*cı olmaktan başka bir nedeni olamayacağı dile getiriliyordu. Fransız Devrimi’nin (1789) ge*tirdiği özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerine göre, kurulacak hükümetlerde halkın yöneti*me katılması öngörülüyordu. İnsanlar hiçbir ayrım gözetilmeksizin yasalar önünde eşit olacaktı. Ne var ki, bu ilkelerin yaşama geçirilmesi kolay olmadı. Hemen hemen her ülkede gerek kadınların, gerek etnik grupla*rın, ABD ve Güney Afrika gibi ülkelerde ise Siyahlar’ın hakları için çetin mücadeleler ver*meleri gerekti. Bu mücadeleler bugün de sona ermiş değildir. Günümüz demokrasilerinde genelde, yasal yaş sınırının üstünde olan tüm yurttaşların ülke yönetiminde görev alacak temsilcileri seçme hakkı vardır. Yurttaşların temel hak ve özgürlükleri ülkelerin kendi anayasalarıyla güvence altına alınmıştır. Temel hak ve öz*gürlüklerden bazıları, kişinin görüş ve düşün*celerini herhangi bir baskı olmaksızın özgürce belirtmesini sağlayan konuşma özgürlüğü; sendika ya da siyasal parti gibi örgütler kurmak üzere kişilerin bir araya gelmesini sağlayan toplanma özgürlüğü; herkesin dile*diği biçimde dinsel inançlarının gereklerini yerine getirmesini sağlayan inanç özgürlüğü; gazetelerin serbestçe bilgi toplama ve yayım*lamasını sağlayan basın özgürlüğü ve herkesin yasalara uygun olarak yargılanmasını sağla*yan yasa önünde eşitlik hakkıdır. Demokrasinin yerleşmiş olduğu ülkelerde seçimle işbaşına gelen hükümetler, halkın beklentilerini yerine getiremezlerse, gene se*çimle görevlerini yeni partilere ve hükümet*lere bırakırlar. Bu gibi ülkelerde halkın dışın*da hiçbir güç yönetime el koyamaz, halk adı*na herhangi bir müdahalede bulunmaz. Demokrasinin yerleşmesi ve sürmesi, de*mokrasi ilke ve kurallarının günlük yaşamda benimsenmesi ve gözetilmesiyle de yakından ilişkilidir. Ailede, okulda, oyunda benimse*necek demokrasi ilkeleri bir yaşam boyu insa*nın davranışlarını etkiler ve yönlendirir. Ço*cukların, yaşları küçük de olsa, aile içinde söz sahibi olabilmeleri, alınacak kimi kararlarda onların da düşüncesinin sorulması, ailede gö*revlerin paylaşılması ve hakların gözetilmesi demokrasinin uygulama alanından bir örnek*tir. Okulda öğrencilerin yönetime katılabil*meleri, hak ve istemlerini dile getirebilmeleri, özellikle değişik ırktan, ulustan ve dinden öğ*rencilerin bir arada olduğu ortamlarda karşı*lıklı saygı, dikkat edilmesi gereken demokrasi kur allandır. Türkiye’de Demokrasi Osmanlı İmparatorluğu’nda halkın yönetime katılması yönünde ilk adım I. Meşrutiyet’le atıldı. 1876’da ilan edilen anayasada ilk kez kişi hak ve özgürlüklerinden söz ediliyor ve üyeleri seçimle belirlenecek bir meclis kuruluyordu. Kısa süren bu dönemi 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanı ve anayasanın meclisin yetkilerini genişletici yönde değiştirilmesi iz*ledi. 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti “halk egemenliği” temeline dayanıyordu. 1924’te kabul edilen yeni anayasada “Hâkimiyet ka*yıtsız şartsız milletindir” ilkesi de yer aldı. Ge*nel oya dayalı seçim sistemi kabul edilmekle birlikte yalnızca bir siyasal parti bulunuyordu. 1924 ve 1930’daki çok partili demokrasiye ge*çiş girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. II. Dünya Savaşı sonrasında yeni partilerin ku*rulmasına olanak tanındı. 1946’da kurulan Demokrat Parti 1950’de yapılan seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nden daha fazla oy alarak iktidara geldi. Türkiye’deki çok partili demokratik yaşam 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’de olmak üzere üç kez askeri müdahale sonucu kesintiye uğradı. 27 Mayıs müdahalesi sonrasında halkoylamasıyla kabul edilen 1961 Anayasası kişi hak ve özgürlüklerini genişle*ten, yasama ve yürütme üzerindeki yargı de*netimini güçlendiren bir nitelik taşıyordu; Bu*na karşılık, 12 Eylül müdahalesinin ardından hazırlanan ve 1982’de halkoylamasıyla kabul edilen yeni anayasa bazı hak ve özgürlüklere sınırlamalar getirdi, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay gibi yargı organlarının yetkilerini kı*sıtladı. Günümüzde, Türkiye’de demokrasinin tüm ilke, kural ve kurumlarıyla yerleştirilmesinin ve sürdürülmesinin gerekli olduğu görüşü toplumun hemen hemen bütün kesimlerince kabul edilmektedir. |
Bookmarks |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | Arama |
Stil | |
| |